NBA sezonu, her zamanki gibi yine bol bol hikâye üreterek başladı. Son saniye şutları, muhteşem performanslar, ligin zirvesi için azılı bir mücadele… Ancak lig tablosunun dibinde, normalden farklı bir gelişme var. Bu sezon ligde, normalden fazla ‘kötü takım’ var.
Bir NBA izleyicisi için sezonun en heyecanlı dönemlerinden birini yaşıyoruz. Sezon başladı, yani yaz aylarında kafamıza takılan soruların cevaplarını bulmaya başladık. Lige yeni giren, transfer olan oyuncuların performansları hakkında biraz olsun bilgimiz oldu. Ligin iyi takımlarının aynı standardı koruyup koruyamayacağı, hatta bunun üzerine çıkıp çıkamayacağı hakkında da bilgi sahibiyiz. Ancak bu cümlelerin kaleme alındığı gün itibariyle, lig sıralamasının diğer tarafında daha ilgi çekici bir durum var. 17 Kasım 2025 itibariyle, ligde önceki sezonlara kıyasla çok fazla kötü takım var. Gelin; bu artışa göz atıp, bunun nedenlerini bulmaya çalışalım.
Öncelikle, biraz sayılara bakalım. An itibariyle ligdeki her takım, bu sezon oynayacağı 82 maçın 13’ünü geride bırakmış durumda; bu da aşağı yukarı sezonun yüzde 16’sı anlamına geliyor. 13 maç, bir örneklem olarak hâlâ küçük olsa da artık bir şeyler anlatır noktaya da yaklaşmış olduğumuz anlamına geliyor. Bu yazıdaki ‘kötü takım’ tanımı ise oldukça basit bir barometreye sahip: Sezonun bu noktasında beş galibiyete ulaşamamış takımlar bu yazının konusu olacak.
An itibariyle ligdeki otuz takımın dokuzu, bu tanıma uyuyor. Basit bir mantıkla takımların üçte birinin kötü, üçte birinin ortalama, üçte birinin ise iyi olması beklenebilir; ancak geçmiş yıllarda gördüğümüz, ligde orta sıralarda bir yoğunlaşma olduğu ve ‘çok iyi’ ile ‘çok kötü’ takım sayısının az olduğuydu. Geçtiğimiz sezonu ele alacak olursak, oynanan maç sayılarının bugüne çok yakın olduğu 16 Kasım 2024’te yalnızca altı takımın beşten az galibiyeti vardı. Neden bu sezon, geçen sezona oranla çok daha fazla kötü takım var? Bir yılda ne değişti?
Şu ana kadar yalnızca birer istatistik olarak ele aldığımız takımlarla tanışalım. Doğu Konferansı’nda Charlotte Hornets (4 galibiyet, 9 mağlubiyet), Brooklyn Nets (2-11), Indiana Pacers (1-12) ve Washington Wizards (1-12) var. Batı’da ise Los Angeles Clippers (4-9), Dallas Mavericks (4-10), Memphis Grizzlies (4-10), Sacramento Kings (3-11) ve New Orleans Pelicans (3-11) bu listede yer alıyor. Bu takımları, subjektif bir şekilde dört gruba ayırıp ele alacağım.
Yanlış Kırmızı Alarm
Geçtiğimiz yıl sezonun aynı yerinde kötü takım tanımımıza uyan takımlardan biri Milwaukee Bucks’tı. İlk on maçının ikisini kazanan Bucks’ın sorunları olsa da; birçok yorumcu takımın bundan daha iyi olduğunu, sezon ilerledikçe işlerin yoluna gireceğini düşünüyordu. Bu düşüncelerinde haklı çıktılar ve Bucks sezonun geri kalanında çok iyi basketbol oynayarak Doğu Konferansı’nda beşinci sıraya tırmandı ve play-off’lara katılım hakkı kazandı.

Benzer şeyleri bu sezon da söyleyebileceğimiz birkaç takım olsa da ben bu takımların çoğunun birazdan bahsedeceğimiz ikinci gruba ait olduğunu düşünüyorum. Öte yandan, Los Angeles Clippers’ı bu takımlardan ayırmak gerektiğini de düşünüyorum. Takım, sezon öncesi Kawhi Leonard kontrat skandalıyla sarsılsa ve Bradley Beal sakatlanıp sezonu kapatmış olsa da diğer takımlarla beraber anılmak için fazla iyi bir kadroya sahip. Evet, çok yaşlı bir kadrolar ve savunmaları geriye gitmiş gözüküyor; ancak koç Tyronn Lue takımının savunmasını tekrar yükseltmeye fazlasıyla mahir bir koç. Clippers’ın sezon sonunda bu takımların arasında yer alması çok şaşırtıcı olacaktır.
Gerçek Kırmızı Alarm
Bir NBA takımının en olmak istemeyeceği noktaya hoş geldiniz. Maç kazanmak ve başarılı olmak için kurulmuş bir takımın oyuncular, koç veya yönetim kademesindeki başarısızlıklar sonucu en basit tabirle ‘kötü bir takım’ olması; bir NBA camiası için korkunç bir durumdur. Ancak Memphis Grizzlies, Sacramento Kings, Dallas Mavericks, New Orleans Pelicans ve Charlotte Hornets an itibarıyla bu çukurun içindeler.
Grizzlies, Pelicans ve Hornets beraber değerlendirilebilir takımlar. Zira kadrolarına baktığınızda All-Star seviyesi oyuncuları ve onları destekleyebilecek yan parçalara sahipler ve üçü de sezonun devamında atağa kalkıp play-off yolcusu olabilir. Ancak takımın lider oyuncularının istikrarsız performansı ve takımdaki negatif atmosfer, bu üç takımı da potansiyelinin çok altında kalmaya zorluyor.

Grizzlies geçtiğimiz sezon sona ermeden hemen önce şok bir kararla koçu Taylor Jenkins’le yolları ayırmış, yerine asistanı Tuomas Iisalo’yu getirmişti. Ancak sezonun başı itibariyle takımın yıldızı Ja Morant’in Koç Iisalo ile anlaşamadığı aşikar. Los Angeles Lakers maçının devre arasında koçu ile tartışan ve ikinci yarıda adeta basketbol oynamayı reddeden Morant bir sonraki maç kulübü tarafından cezalandırılmış ve oynatılmamıştı. Sakatlıklar ve parke dışı hareketleri nedeniyle aldığı cezalardan dolayı Morant’in 2022/23 sezonundan beri yedi maç arka arkaya oynayabildiğini henüz göremedik. Grizzlies’teki takım içi huzursuzluklar ve sakatlıklar, Memphis ekibinin umdukları yerden epey bir uzakta kalmasına neden oluyor.
Hornets’ta durum biraz daha farklı. LaMelo Ball da sık sakatlanan bir yıldız olsa da, kendisiyle ilgili daha endişe verici kısım oyuncunun performansının takımını henüz başarılı bir sezona taşıyamamış olması. Her sezon NBA’in en güzel hareketlerinden bazılarına imza atsa da, oyuncunun saha içi tercihlerinin her zaman takımın lehine olmadığı da artık bariz. Hornets, her sezona çok yüksek bir potansiyelle girip, bu potansiyelin çok altında kalmaya alışmış durumda. Bu sezon da farklı olmayacak gibi duruyor.
Pelicans ise bu iki takımın ortasında bir yerde. Zion Williamson’ın sakatlık sorunları, yıllardır bizi dünyanın en durdurulamaz oyuncularından birini izlemekten alıkoyuyor. Öte yandan Pelicans yalnızca iki yıl önce play-off’a kalmış, bu kadroyla başarılı olabileceğini göstermiş bir takım. Ancak burada da bir takım içi huzursuzluk olduğu kesin. Sezona yaptıkları kötü başlangıcın ardından geçtiğimiz günlerde koçları Willie Green ile yolları ayırdılar. Takımın önemli oyuncularından Dejounte Murray sakatlığı nedeniyle bu sezon henüz maça çıkamadı, Zion Williamson şimdiden sakatlanmış durumda, üstüne Herb Jones ve Trey Murphy III gibi iki çok önemli parçasının sakatlık sicilleri de oldukça kabarık. İyi bir kadroyla yalnızca üç galibiyet alabilmiş olmaları hiç iyiye alamet değil.
Dallas Mavericks ise bu takımlar arasında burada olmayı en hak edeni. Geçtiğimiz sezon NBA tarihinin en sürpriz takaslarından birinde Luka Doncic’le yolları ayıran Mavericks’te işler hesap edilenden de hızlı şekilde ters yöne gitti. Luka Doncic’i “yeterince fit olmadığı” için gönderen Mavericks’te, Doncic’in yerine alınan Anthony Davis’in başı sakatlık belasından kurtulmuyor. Kyrie Irving’in sezonun ciddi bir kısmını sakatlıkla kaçıracağı zaten biliniyordu. Ligin en kötü hücumlarından birine sahipler ve geçtiğimiz günlerde Doncic takasının mimarı, Genel Menajer Nico Harrison’la yollar ayrıldı; koç Jason Kidd de ne kadar görevinde kalabilecek bilinmiyor. İşin buraya geleceğini herkes biliyordu, ama bu kadar hızlı olması etkileyici.
Ancak Dallas’ın başına gelenler özenle yazılmış ve ustaca icra edilmiş katmanlı bir komediyse; Sacramento Kings’in sezonu bir yere atlamaya çalışıp yere düşen kedi videoları gibi düşünülebilir. Kings’in bu sezon kötü olma nedenleri çok bariz ve çok kısa sürede açıklanabilir; ancak bütün bu sorunlara rağmen bu sezona başarı parolasıyla girmiş olmaları da bir o kadar komik. Gerçek bir yönetim ekibinin planlı bir şekilde kurduğu bir takımdan ziyade, 2K bilgisayar oyununda bilgisayarların kurduğu bir kadroya benziyorlar. Birbirleriyle hiçbir şekilde uymayan, yetenekli ama yaşlı bir oyuncu bütünü. Kings tarafından şimdiden takımın dağıtılıp, yeniden yapılanmaya gidileceği yönünde fısıltılar gelmeye başladı. Eğer bu dedikodular gerçekleşirse, onları sezonun devamında sıradaki grubun bir üyesi olarak değerlendirebiliriz.
Kasıtlı Kırmızı Alarmlar
NBA’de takımların uzun süredir yaptığı bir şey var: Tanking. NBA, uzun vadede her takımın başarı şansı olması için lig çapında güç dengelerini düzenleyen bir yapıya sahip. Bu bakış açısıyla, her sezon kolej saflarından veya yurtdışından lige katılacak genç oyuncuların takımlar tarafından seçilip kadrolara dahil edildiği bir draft düzenleniyor. Gerçekte durum bundan daha karmaşık olsa da, basit bir şekilde ligin en kötü takımlarının kendilerini toparlama şansı olması için, bu draftlarda son sezonun en kötü takımları drafttaki ilk sıralardan seçim hakkı elde ederek takımlarına genç ve potansiyelli oyuncular alırlar. Bazı takımlar ise, eğer ligin iyi takımlarıyla mücadele edecek seviyede olduklarını düşünmüyorlarsa kadrolarını iyice zayıflatıp, kasıtlı şekilde kötü bir kadro kurarak draftta öncelikli bir seçim hakkı elde etmeyi hedefler. Bunun adına da tanking deniyor.

Son yıllardaki kural değişiklikleri ile tanking yapmak, önceki yıllara kıyasla daha az fayda getiren bir şey. En kötü takımların ilk sıra seçim haklarını alma ihtimalleri biraz azaltılmış durumda. Buna rağmen kötü bir takımın kendini tekrar yukarı taşıyabilmek için hala en efektif yöntemi tanking yapmaktan geçiyor gibi gözüküyor. Bu yüzden de Wizards, Nets ve beş galibiyeti olduğu için bu yazıya konu olmayan Utah Jazz gibi takımlar, bilinçli şekilde ligin dibine demir atmayı hedefliyorlar. Bu takımların hepsi geçen sezon da tanking yapıyordu ve bunun kasıtlı bir tercih olduğu ortada. Ellerindeki kadrolara bakınca, bu kararlarının mantıklı ve makul olduğu da kolayca anlaşılıyor.
Mahallenin Yenileri
Geçtiğimiz sezonki kötü takımların hiçbiri, bu sezon Indiana Pacers ve Boston Celtics’in yaşadığı durumu yaşamamıştı. İki takımın çok ortak özelliği var: Geçtiğimiz yıllarda çok başarılıydılar, haliyle oyuncularına çok yüksek maaşlar ödüyorlardı ve iki takımın da süperstarı, sakatlıkları nedeniyle çok yüksek ihtimalle bu sezon parkeye çıkamayacak. İki takım da süperstarları Tyrese Haliburton ve Jayson Tatum olmadan şampiyonluk adayı olamayacaklarına kanaat getirdiler. Bu yıl NBA’in yakın tarihinde karşılaşmadığımız bazı dış etkenler, onları hiç istemedikleri kararlara itti.

NBA’de yeni gelen mali kurallar gereğince takımların uzun yıllar boyunca oyuncularına yüksek maaşlar ödemesi, beraberinde çok ağır cezalar getiriyor. Bu kurallar yürürlüğe girdikten sonra Celtics ve Pacers gibi takımlar birkaç yıl boyunca aynı maaş bordrosuyla devam ederlerse bu cezalarla karşılaşacaklardı. Bu iki takım, yıldız oyuncuları sakatken oyuncularına yüksek maaşlar ödeyip cezalandırılmak istemedikleri için ellerindeki oyuncuların bazılarıyla yolları ayırmak zorunda kaldılar. Yıldız oyuncularından mahrum kaldıkları yetmiyormuş gibi, kadronun başka parçaları da takımdan ayrılınca elleri iyice zayıfladı. Celtics elindeki kadroyla ortalama bir takım olmayı başadıysa da, Pacers’da sezon başka sakatlıkların da etkisiyle korkunç başladı.
Sezon boyunca işler sarpa saracak olursa Celtics’in de dahil olacağı bu grup, daha önce görmediğimiz bir ‘kötü takım’ konsepti yaratıyor. Takımın yıldızı sakatlanınca takımların bir yıl tanking yapması daha önce de gördüğümüz bir şey. Bu tanking sezonlarının en ünlüsü San Antonio Spurs’ün draft’tan Tim Duncan’ı kadrosuna katmasıyla sonlanırken, yakın tarihte de Luka Doncic sakatlandığında Dallas Mavericks’in Dereck Lively’yi almasına sebep olan sezon akıllara geliyor. Ancak şampiyonluk adayı bir takımın maddi koşullar nedeniyle lig kuralları tarafından adeta zorla dağıtılması; yıldız oyuncusunun yanı sıra yan parçalarından da vazgeçmek zorunda kalması yeni bir gelişme.
Bu Yıl Ne Değişti?
Ligde sezona kötü giren iyi takımların, kötü yönetilen takımların ve tanking yapan takımların sayısı yıldan yıla çok büyük değişiklik göstermese de –tahtaya vuralım– yıldız oyuncusu uzun süreli bir sakatlık geçiren takımların kadroyu dağıtması, yakın gelecekte görmeye devam edeceğimiz bir şey olacak gibi gözüküyor. Mali kurallar tekrar değişip bu cezalar kaldırılana kadar, sezon başında böyle sakatlıklarla mücadele eden takımların bu yolu tercih ettiğini daha sık görebiliriz. Yani önümüzdeki birkaç yıl boyunca, alışık olduğumuzdan biraz daha fazla ‘kötü takım’ görebiliriz.

Bir yanıt yazın