,

Yıldızlı Gökler, Kant ve Farioli

Francesco Farioli’nin hikâyesi, taktik tahtasının ötesinde bir düşünce yolculuğu. Floransa’dan Porto’ya kadar uzanan bu rota, bir teknik direktörün futbolu anlamlandırma çabasının portresi.

Ağır Baltık havası, Kaliningrad’ın sokaklarını esir alırken bir yabancı Königsberg’in eski ruhunu hissedebilirdi her adımında. Esen rüzgar, Doğu Prusya’nın yitip giden tarihinden kendisine yadigar kalanları Sovyet taşrasıyla buluştururdu her seferinde.

Yabancı; rüzgara aldırmadan şehrin kalbine, Pregel Nehri’nin şefkatli kollarıyla sardığı Kant Adası’na doğru yürüyordu. Yol üstünde uğranacak veya geçip gidilecek bir yer değildi burası. Königsberg Katedrali, tüm mütevazılığına rağmen içinde özel bir ruh taşıdığını bilircesine mağrur görünüyordu. İkinci Dünya Savaşı’nın yıkımından nasibini almış,  Sovyet döneminde yeniden ayağa kaldırılmış bu yapı; adeta geçmişe tutulmuş bir ayna gibi uzanıyordu gökyüzüne.

Katedralin solundaki patikanın sessizliği, yabancının yürürken ezdiği yaprakların sesiyle bozuluyordu. Patikanın sonuna geldiğinde olduğu yerde durması, onun hedefine ulaştığını gösteriyordu. Karşısında, önemli birine ait olduğu her halinden belli olan bir mezar taşı vardı.

Şehre girdiği andan beri boynunda salınıp duran kamerasını kavradı, yavaşça kaldırdı. Deklanşöre basmadan önce doğru açıyı bulduğundan emin olmak istiyordu. Objektifin merkezine mezar taşını aldı ve deklanşöre basmadan önce son bir kez okudu: Immanuel Kant, 1724–1804.

“Başka Bir İş Yapmalısın”

“Fran, nasıl söylesem… Çok profesyonelsin, harika bir mantaliten var ama üzgünüm, bence başka bir iş yapmalısın. Futbolcu olman kolay değil.” 

Genç kaleci, antrenörü Paolo’dan bu sözleri duyduğunda henüz 19 yaşındaydı ve muhtemelen hayalleri, kalecilik yeteneklerinin ötesindeydi. “Başka bir iş yapmalısın” cümlesi, birçoğunu vazgeçirmeye yeterdi. Ne var ki bu, Francesco Farioli’yi futboldan koparmadı. Onun içindeki futbol ateşini sanki Chimera üflemişti. 

Paolo ile yaptığı aydınlatıcı konuşmadan bir müddet sonra eldivenlerini bir kenara koymaya karar veren Francesco, kendisini futbolun düşünsel yönüne ve teorilerine adadı. Daha önce Dante’nin, Galilei’nin, Michelangelo’nun ve Da Vinci’nin doğduğu Toscana’da dünyaya gelen birinin fikir dünyasına yabancı olması zaten düşünülemezdi. Ancak Francesco düşünce denizinin daha da derinine dalmak için Floransa’da felsefe eğitimini de tamamladı. Floransa Üniversitesi’nden mezun olurken sunduğu tez, onun futbolla olan bağının başka bir kanıtıydı: “Yeniden doğuş olarak futbol: Oyunun estetiği ve kalecinin rolü” Rönesansın tohumlarının atıldığı Toscana’da doğan bir kaleciden başka hangi konuda bir tez sunması beklenirdi ki? 

Tezinde futbolun bir oyundan fazlası olduğunu sıklıkla vurgulayan Francesco, oyunun hayatın bir metaforu olduğunu savunuyordu. Ona göre futbol sahası, kuralların ve estetiğin buluştuğu yerdi. Tıpkı Kant’ın güzelliği ‘amaçsız amaçlılık’ olarak tanımlaması gibi, Farioli için de futbolun güzelliği yalnızca kazanmakta değil, oyunu doğru oynamakta yatıyordu. 

Francesco Farioli, 2009-2011 arasındaki yıllarını hem kalecilik yaparak hem de akademi takımlarında antrenörlük yeteneklerini geliştirerek geçirdi. 2011 yazındaysa o dönem beşinci ligde bulunan Fortis Juventus kapıyı çaldı. “Bir beşinci lig takımından kaleci antrenörlüğü teklifi aldım. Harikaydı zira oyunculuk kariyerimde altıncı ligden yukarıda oynamamıştım. 21 yaşımda yeni bir maceraya atılmayı seçtim; futbolu bırakıp o teklifi kabul ettim. Serie D’ye yükseldik ve bu işin benim yetilerime daha uygun olduğunu anladım.” O sahiden de artık başka bir iş yapacak ancak futbolla bağını koparmayacaktı.

Ex Oriente Lux – Işık Doğudan Yükselir

Roberto De Zerbi, Foggia’da yaptıklarını maharetle analiz eden genç meslektaşını aramak için telefonu eline aldığında, Francesco Farioli Katar’daki ikinci yılını tamamlamak üzereydi. 

Fortis Juventus’ta iki yılda ışığını göstermiş, bir sezonluk Lucchese macerasının ardından ise kendini Katar’da bulmuştu. ASPIRE Akademi’de kaleci antrenörü olarak görev yaptığı süreçte kişisel gelişimi için birçok fırsat yakalamıştı. Bunların başında Pep Guardiola ve Antonio Conte gibi büyük taktisyenlerin antrenmanlarını bizzat deneyimleme şansı geliyordu. Yaşadıkları, Katar deneyiminin kendisi için bir ‘futbol üniversitesi’ olacağı fikriyle örtüşmüştü. Tıpkı Floransa Üniversitesi’ndeki bir felsefe dersinde öğrendiği gibi, deneyim bilgiyi başlatıyor ancak onu tamamlamıyordu. Belki  bu yüzden Farioli de bilginin yalnızca sahada değil, düşüncede de temellendirilmesi gerektiğine inanıyordu.

Bu futbol üniversitesinden mezun olma vaktinin geldiğini anladığında kabul etmişti De Zerbi’nin kaleci antrenörlüğü teklifini. Dahi İtalyan, yaptıklarıyla Avrupa’da yıldızını giderek parlatırken Farioli de sırasıyla Benevento ve Sassuolo’da onun ışığından yararlanmak istiyordu. 2017’den 2020’ye kadar devam eden bu birliktelikte giderek gelişti. Artık ihtiyacı olan, talihin ışığını yakalamak için aralaması gereken doğru kapıyı bulmaktı. Bir felsefe öğrencisi olarak şu sözü mutlaka duymuş olmalıydı: Ex oriente lux – Işık, doğudan yükselir.

Sapere Aude – Kendi Aklını Kullanmaya Cesaret Et!

De Zerbi gibi bir teknik direktörün yanından ayrılıp Türkiye’ye gelmek, birçokları için mantıksız hatta delice bir macera gibi görünebilirdi. Nitekim Farioli, neyin ne olduğunu biliyordu. Belki de Türkiye’ye gelmeye karar verdiği andan itibaren, Kant’ın “Sapere aude – Kendi aklını kullanmaya cesaret et!” çağrısı, Farioli’nin hayatına sızmıştı. Başkasının gölgesinde kalmak yerine kendi aklının ışığında yürümeyi seçiyordu. Üstelik bunun bedelini ödemeye de hazırdı.

Alanyaspor’da Çağdaş Atan’ın yardımcılığını yaptığı yarım sezonun ardından geldi beklediği fırsat. Hali hazırda İtalyan oyunculardan kurulu bir omurgaya sahip olan Fatih Karagümrük, Francesco Farioli’ye yardımcılıktan birinci hocalığa geçiş biletini verdi. Burada sonuçlara yansımasa da sahadaki farkını gösteren İtalyan, kısa bir süre sonra Alanyaspor ile sözleşme imzalamış ve kulüp onun liderliğinde 2021/22 sezonunu beşinci sırada tamamlamıştı. Bununla birlikte Farioli’nin oyunu, Türk futbolundaki eleştiri kültüründen (!) payına düşeni  elbette alıyordu fakat o geri adım atmıyordu: “Eleştiriler olabilir. Biz bir şeye inanıyoruz, oyuncular inanıyor. Devam edeceğiz. Bildiğimiz yoldan şaşmayacağız.”

Kariyerinin En Büyük Zaferi

Akdeniz kıyısındaki sessiz ama zarif şehir Nice, takımı Farioli’ye emanet ederek onu Avrupa futbolunun radarına soktuğunda İtalyan çalıştırıcının Alanyaspor’dan ayrılmasının üzerinden haftalar geçmişti. Henüz 34 yaşındaydı ve teknik direktörlük kariyerinin bu erken evresinde bir Ligue 1 kulübünün başında görev almak, onun için yalnızca bir fırsat değil, aynı zamanda bir sınavdı. Ne var ki Farioli, kendini kanıtlamak için büyük sahnelere ihtiyaç duyuyor gibi görünmüyordu. Onun fikirleri zaten yeterince iddialıydı. 

O iddianın en görünür hâli, Eylül 2023’te oynanan PSG-Nice maçında ortaya çıktı. 14 yıldır Parc des Princes’te galibiyet alamayan Nice, yıldızları göz kamaştıran PSG’yi 3-2 mağlup ediyor ve Francesco Farioli belki de kariyerinin en büyük zaferini kazanıyordu. Topu rakibine bırakmayan, cesurca öne çıkan, kalecisini bir oyun kurucu gibi kullanan düzen; Farioli’nin futbol felsefesiyle yoğrulmuş bir oyundu. Bu maç, aklın pratik kullanımının bir gösterisiydi adeta. Teori artık sahadaydı; düşünce, eyleme dönüşmüştü.

Ligue 1’deki ilk sezonunu beşinci sırada tamamlayan Farioli, bunun yanına etkileyici istatistikler de eklemişti. Ligin en az gol yiyen takımı, en çok maçta gol yemeyen ve en çok pas yapan üçüncü takımı… Tüm bunlar Francesco Farioli’nin yeni macerasının yollarını döşedi. Nice’ten kalkan uçak Amsterdam’a indiğinde Ajax, Francesco Farioli’nin kulüp tarihindeki ilk İtalyan teknik direktör olarak takımın başına geçtiğini duyuruyordu.

Tarihin En Büyük Son Hafta Çöküşü

Kariyerinde ilk kez şampiyonluğa oynayan bir takıma liderlik etmeye hazırlanıyordu Farioli. Üstelik Ajax yalnızca kazanmakla ilgilenmiyor, Johan Cruyff’tan aldığı ilhamla bunun belli bir biçimde yapılması gerektiğine inanıyordu. Ne var ki Farioli’nin Ajax’ta da olsa inandıklarından vazgeçmeye niyeti yoktu. Onun yönetimindeki Ajax’ın en önemli özellikleri kondisyon ve takım savunması, Farioli’nin imzası ise yaptığı ağır rotasyondu. 

Sezon boyunca Hollanda basınının eleştirilerinden nasibini alan Farioli, buna rağmen saha içinde skorları almayı ve Ajax’ı şampiyonluk yarışında zirvede tutmayı biliyordu. En azından nisan ortasına kadar.

Ajax, 13 Nisan 2025’te Williem II’yi 2-1 yendiğinde ligdeki son 14 maçta 13. kez sahadan üç puanla ayrılan taraf olmuştu. Nisan güneşi Amsterdam’ın üzerine doğduğunda, şehir şampiyonluk kutlamalarına hazırlanıyordu. Ancak sezonun son beş haftasında olanlar, Farioli’nin en kötü kabusları kadar trajikti. Takım son beş haftada on puan kaybetti. Farioli, Morten Olsen’den sonra (1997/98) Ajax’ı şampiyon yapan ilk yabancı olarak tarihe geçmeyi bekliyordu. Ne var ki o, ESPN’nin “tarihin en büyük son hafta çöküşlerinden biri” dediği bir sezonun mutlak kaybedeni olarak anılacaktı.

Nitekim bu yük kendisine fazla gelmiş olacak ki sezon sonunda “Projenin ilkeleri ve temelleri konusunda bu farklılıklar göz önüne alındığında; içimden gelen ses, ayrılmanın en uygun zamanının geldiğini söylüyor.” diyerek Ajax’taki macerasını sonlandırmaya karar verdi. İlk şampiyonluk yarışındaki travmasının bir tecrübeye dönüşüp dönüşmeyeceği ise cevabı en merak edilen sorulardan biriydi.

Bu ayrılıktan günler sonra Cronache di Spogliatoio’ya verdiği röportajda “Her zaman uygulamaya çalıştığım  prensiplerle ve yoğunlukla çalışmaya istekli bir ortam bulmak istiyorum.” diyen Farioli, buna karşın temkini de elden bırakmıyor ve “Bir sonraki adımımı dikkatlice seçmek istiyorum.” sözleriyle bunu vurguluyordu. Bundandır ki Farioli’nin çok geçmeden Porto ile anlaşması, onun aradığını bulduğu şeklinde yorumlandı.

Porto’ya gidişi, tam bir ‘transandantal geçiş’ idi. Bir sistemden diğerine ama aynı aklın ışığında. Değişen yalnızca koşullardı. Düşünce biçimi aynı kalıyordu.

Fedakarlık, Mücadele ve Taraftarlar

Porto, geçtiğimiz hafta sonu sezonun en büyük maçlarından birinde Benfica ile 0-0 berabere kaldığında; bu Farioli’nin takımının ilk puan kaybı oldu. Daha birkaç ay önce Ajax ile kariyerinin en büyük hayal kırıklığını yaşayan İtalyan, Porto dönemine ‘güçlü bir kimlik’ vadederek başlamış ve ilk 7 haftada topladığı 21 puanla bunu başarmıştı. Öyle ki Record, Farioli’nin yarattığı savunma anlayışının ‘uzun zamandır görülmeyen bir sağlamlık’ taşıdığını okurlarına aktarmıştı.

Herkesin kendisinden Ajax’takinden farklı bir performans beklediğini biliyordu. İki kulüp arasındaki farkı ise “Porto’nun kültürü neredeyse içgüdüsel. Fedakârlık, mücadele ve taraftarlar…Alev alev! Ajax’ın kültürü ise soğuk ve düzenli. Onlar neredeyse bir din gibi pozisyonel futbola bağlılar.” şeklinde anlatıyordu.

Yıldızlı Gökler ve Ahlak Yasası

Floransa Üniversitesi’nin felsefe hocası, duvara yansıttığı fotoğrafın belirginleşmesini beklerken önceki gün oluşturduğu klasöre tıkladı.Özenle çekilmiş bir fotoğraf, sınıfın aurasını değiştiriyordu. O sırada bir öğrenci, gözlerini ekrana kilitlemişti. Bir mezar taşının üzerinde “İki şey var ki ruhumu hep yeni, hep artan bir hayranlık ve müthiş bir saygıyla dolduruyor: Üzerimizdeki yıldızlı gök ve içimdeki ahlak yasası.” yazıyordu. 

Sınıfta Kant’ın vasiyetini okuyan gözlerin sahibi Francesco Farioli yıllar sonra o anı, “beynimde şimşeklerin çaktığı ve bir daha aynı düşünmememe neden olan an” olarak tanımlayacak ve bu fotoğrafı çeken kişinin kim olduğunu önemsemeden, en az kendisini Kant ile tanıştıran hocası kadar ona da minnettar kalacaktı.Kant’ın mezar taşındaki sözcükler yüzyıllar sonra bir teknik direktörün rehberi olmuştu. Ve Francesco Farioli yıldızlı göklerin altında, kendi yolunu aydınlatan ışığı çoktan bulmuştu.

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir