Üç yıl önce aramızdan ayrılan Halit Kıvanç, dolu dolu geçen 97 yıllık ömründe Türkiye’nin kültür hafızasının bir parçası değil, bizzat kendisi olmayı başardı. ‘Halit Ağabey’den geriye neler kaldı? Gelecek kuşaklar onu nasıl hatırlamalı?

Aydın Engin’in Halit Kıvanç’la yaptığı ve 2003 yılında İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıkan nehir söyleşi kitabının adı, bir deyimin onun hayatını özetleyecek biçimde yorumlanmış haliydi: Bir Koltukta Kaç Karpuz. Gerçekten de Halit Kıvanç, gazeteciliğe başladığı 1950’li yıllardan televizyonda son defa göründüğü 2010’lu yılların sonuna kadar Türkiye’nin gazete, radyo, televizyon, spor, sanat ve kültür tarihine imzasını atan çok yönlü bir insandı.

Halit Kıvanç; 1925’te, İstanbul’un İstanbul olduğu yıllarda, şehrin kalbini oluşturan Suriçi’nin kadim semtlerinden Fatih’te doğdu. Okuma-yazmayı henüz ilkokula başlamadan sökmüştü. Sonraki yıllarda akıcı ve biraz da fazla konuşmasıyla bilinecek Kıvanç, ne büyük bir tezattır ki konuşmaya geç başlamıştı. 

Eğitim hayatı, onun başarılı kariyerinin ilk adımlarını oluşturdu. Önce İstanbul’un köklü liselerinden Pertevniyal’i, sonra da İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Öğrencilik yıllarında bazı dergilere futbol-mizah yazıları yazdı. Aslında gönlünde hukukçu olmak yatmıyordu, yazma virüsüyle üniversite yıllarında tanışmış ve gazeteciliğe merak salmıştı. Üslubuyla ünlü edebiyatçı Yusuf Ziya Ortaç’ın dikkatini çekmiş, bu da onu meşhur Akbaba dergisinin yazarlarından biri haline getirmişti. 

Üniversiteden mezun olduktan sonra hâkim olarak Batman’ın o dönem ‘yasak bölge’ olan Kozluk ilçesine atanır Kıvanç. O dönemin şartlarında bir hayat hakkı bulamadığı ilçede pek de fazla duramaz. Zira ne ulaşım kolaydır, ne haber alma, ne de sosyal yaşam. Görevde bir yılı doldurmadan izin alınamadığını öğrenince de mesleğinden istifa edip İstanbul’a döner. Şansını avukatlıkta deneyecektir.

Avukat olarak üç davaya girer. Davaların ikisi düşer, biri de lehinde reddedilir. Kıvanç, üç davada da tek bir cümle kurma imkânı bulamamıştır. “Beni konuşturmayan meslekte işim yok” diyerek avukatlığı da fazla uzatmadan bırakır. Gönlünde yatan aslana kavuşmanın vakti gelmiştir. Daha önce Türkiye’nin ilk spor gazetesi olan Türkiye Spor’u çıkaran ekipte yer almıştı zaten, tecrübesi vardı. İstanbul Ekspres’le başlar, sonraları başta Milliyet ve Tercüman olmak üzere birçok büyük gazetede çalışır.

1950’li yıllar, Türkiye için birçok yeniliğin denendiği yıllardı. Radyodan maç yayıncılığı daha önceleri de denenmiş ancak süreklilik kazanmamış bir kavramdı. O yıllarda radyodan yapılan naklen yayınlar artış göstermişti. Ancak maçları anlatacak spiker bulmak pek de kolay değildi, zira ‘spor spikerliği’ diye bir tanım henüz yoktu. 1956’da Fenerbahçe’nin Dinamo Moskova ile yapacağı özel maçı basın mensubu olarak takip etmek üzere Sovyetler Birliği’ne giden Kıvanç, hayatının değişeceğinden habersizdi…

Maçı Moskova Radyosu aracılığıyla Türkiye’ye nakleden Niyazi Sel, devre arasında mikrofonu “yerime baksana” diyerek bıraktığı insanın o mikrofonu ömrünün sonuna kadar bırakmayacağını tahmin etmiş miydi, bilinmez. Ancak tarihte çok önemli ve değerli bir sayfa açtığı kesindi…

Türkiye’nin -sadece deneme yayınları yapmış olsa da- ilk televizyonu sayılabilecek İTÜ-TV’de ilk defa kamera önüne çıktı. Emekleme dönemindeki televizyonun ilk yarışması olan Talih Kuşu’nun yaratıcısı ve sunucusu oldu. Radyoda da sivrilmeye devam ediyordu. 1963 yılında BBC’nin davetiyle İngiltere’ye gitti, bir yıl boyunca Türkçe Servisi’nde görev yaptı. Sözleşme yenileme teklifini ise geri çevirdi, ülkesinde yapacağı birçok şey vardı.

Sporda uzmanlaşmayı da sürdürdü. 1954’ten 1998’e kadar tüm Dünya Kupası organizasyonlarını yerinde takip etti. 1966’dan 1986’ya kadar oynanan finallerin beşinde spiker, birinde ise yorumcu olarak yer aldı. 1958’de Brezilya kampında biraz şans eseri, biraz da gazetecilik hevesi ile röportaj yaptığı 17 yaşındaki çocuk, o kupada sivrilecek ve adını tüm dünyaya ezberletecekti. Halit Kıvanç da dünyada Pele ile röportaj yapan ilk gazeteci olmanın kıvancını ömrü boyunca taşıyacaktı.

Spor spikerliğinin yanı sıra pek çok şey yaptı. Metin Oktay için Metin Geliyor Metin isimli şarkının söz yazarı oldu. Asteriks serisini Türkçeye çevirdi, Hopdediks gibi bazı karakterlerin de isim babası oldu. Beckenbauer Futbol Okulu kitabını çevirdi, Türkiye’de futbol yazınının ilk örneklerinden birinin yayımlanmasına öncülük etti. Ödül törenleri ve yarışmaların aranan sunucusu oldu. Artık anılarımızda kalan 23 Nisan Çocuk Şenliği’nin unutulmaz sunucusu ve simgesiydi. Kitap çevirmenliği yaptı, kendisi de pek çok kitap yazdı. TRT’nin açtığı sınavlardan geçen pek çok spikerin hocası oldu, Türkiye’nin hafızasına kazınan sesler onun tedrisatından geçti.

27 yıllık maç spikerliği kariyerini 1983’te Trabzonspor ile Fenerbahçe arasında oynanan Cumhurbaşkanlığı Kupası maçının devre arasında noktaladı. Sahaya indi, tribünleri selamladı. Tarihte jübilesi yapılan ilk ve tek spiker oldu. Ancak futbolu kendine özgü telaffuzuyla anlatmayı, araştırmayı ve tanıtmayı sürdürdü.

Özel televizyonlar devri başladığında yine aranan isimdi. Pek çoğu artık uzun soluklu olmadıysa da pek çok yarışma programına imza attı. Futbol tarihi üzerine programlar yapmayı da sürdürdü. 90 yaşını aşmış olmasına rağmen son derece dinç olan hafızasıyla, meslek aşkıyla ve ciddiyetiyle -sembolik sürelerde de olsa- ekranlarda yer almayı sürdürdü.

25 Ekim 2022’de vefat ettiğinde, Türkiye’de yaşayan hemen hemen herkes aynı üzüntüyü duydu. Çok iyi bir Fenerbahçeliydi, ama hiçbir zaman tuttuğu takımı mesleğinin önüne geçirmemişti. Türkiye’nin birçok nesli televizyonu onunla sevmiş, onunla büyümüştü. Bu yüzden ülkenin yaşadığı üzüntünün sahiciliği de sorgulanamazdı. Türkiye, yeri asla doldurulamayacak bir hafızasını yitirmişti.

Halit Kıvanç, bu satırların yazarı gibi 2000’ler kuşağına mensup birine ilham olacak kadar uzun yaşadı, uzun çalıştı. Peki sonraki nesiller onu nasıl tanıyacak? Bugün, Türkiye’de maç spikerliğinin gelmiş geçmiş en büyük ismi olarak bilinen insanın anlattığı bir tek maç kaydına erişilemiyor; birkaç dakikalık iki Dünya Kupası finali özeti hariç. TRT, Halit Kıvanç’ı yeni nesillere tanıtmak yerine kendi arşivine gömmeyi tercih ediyor. Radyoda yaptıklarının da yüzden doksanı dinlenemiyor. Ancak son yıllarında NTV’ye yaptığı Mikrofonda Halit Kıvanç programına erişilebiliyor. Türkiye, hafızasına ulaşamıyor. 

Halit Kıvanç’ı tanımak için tek tesellimiz, detaylıca yazdığı anı kitapları. Televizyonculuk tarihine merakı olanlar için keyifle okunacak Telesafir, futbol tarihine merakı olanlar için ilgiyle okunacak Futbol! Bir Aşk… gibi pek çok eseri, onun ve kültür tarihimizin hakkında bir şeyler öğrenebilmek için yararlanabileceğimiz yegâne kaynaklar. 

Onun gibi bir değerin adını ancak İstanbul’da, küçük bir stadyumda yaşatabiliyoruz. Elbette bu bir adımdır; ancak adı unutturulmaması gereken, gelecek kuşaklara tanıtılması gereken bir insan, sadece beton yığınlarının üzerine asılacak tabelalarda var olamaz. Halit Kıvanç, yaptığı işlerin genç nesillere aktarılmasıyla yaşayabilir ancak. Aksi halde onu öldüren doğanın kanunu değil, biz insanlar oluruz.

Bu ülkeye değil bir Halit Kıvanç daha, onun yanına yaklaşabilecek biri dahi gelmeyecek. Bunun farkında olmamız ve ‘Halit Ağabey’i, bıraktığı mirası pamuklara sararak korumamız gerek. Zira bir ülkenin başlı başına kültür mirası olmayı başarabilecek başkaca bir insan yoktur dünyada, muhtemelen de hiç olmayacaktır…

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir