Voleybol ve basketbol milli takımlarımız, unutulmaz bir milli takım mevsimini geride bıraktı. Basketbolda Avrupa’nın, voleybolda ise dünyanın zirvesini zorlayan milli takımlarımızın yaşattığı mutlulukların devamı için ne kadar umutlu olmalıyız?
Alışkanlık… Hayatımızın aynı anda en rahat ve en zor hissi. Rahatlığı konforundan geliyor. Daima aynı şeyleri yaparak mutlu olmaya çalışmayı, yeniliğin getireceği belirsizlikten kaçmayı, eldekiyle yetinmeyi sağlıyor. Zorluğu ise hissizleşmekten doğuyor. Elde kalanları kanıksamaya, daha fazlasını isteyememeye, devamlı bir avuntu aramaya sevk ediyor. Türk sporundaki alışkanlığımız da bu yaza kadar başarının kıyısına bile yaklaşamamakken, bu mevsim sonunda geldiğimiz nokta, gidebileceğimiz en iyi noktalara gidip kaybetme alışkanlığı oldu. Kazanmanın yolu kaybetmeyi öğrenmekten geçer, doğru. Ancak bu mevsim elde ettiğimiz başarılar; altyapısı olan, devamının geleceğinden umutlu olduğumuz başarılar mı, yoksa alışkın olduğumuz üzere tesadüfi bir olay mı?

Kadın basketbol milli takımımızdan başlayalım. Yazın ilk milli takım turnuvası, 18-29 Haziran tarihleri arasında Çekya, Almanya, İtalya ve Yunanistan ortaklığında düzenlenen Kadınlar EuroBasket’ti. A Grubu’na son olimpiyatın ikincisi Fransa’ya sadece iki sayı farkla yenilerek başlayan milli takımımız, İsviçre ve Yunanistan’ı yenerek ikinci sırayı aldı ve çeyrek finale yükseldi. Çeyrek finalde turnuvayı üçüncülükle noktalayacak İtalya karşısında başa baş bir oyun ortaya koyan Millilerimiz, maçı uzatmaya götürmeyi başardıysa da rakibine 76-74 mağlup oldu ve turnuvanın dışında kaldı. Sıralama maçlarında karşılaştığımız Almanya karşısında varlık gösteremeyen milli takımımız, Litvanya’yı mağlup ederek turnuvayı yedincilikle noktaladı.
Bu sonuç, son üç turnuvaya grup aşamasında veda eden Türkiye için yeniden bir çıkış anlamına geliyordu. Bu başarıya rağmen kadın milli basketbol takımımızın önünde parlak bir gelecek olduğunu söylemek zor. Yaş ortalaması yüksek olan kadromuzun önümüzdeki turnuvalarda devamlılığı olmasını beklemek, biraz hayalci bir beklenti olur. Ligimizin de fazla rekabetçi bir yapıda olmadığını düşündüğümüzde, milli takım havuzuna yeni oyuncuların nasıl eklenebileceği konusu büyük bir soru işareti.

Kadın milli takımlarımızda bir sonraki sahne sırası, voleybolcularımızdaydı. Filenin Sultanları, hayal kırıklığıyla sonuçlanan Milletler Ligi’nden sonra 22 Ağustos-7 Eylül tarihleri arasında Tayland’da düzenlenen Dünya Şampiyonası’na gelirken, beklentilerin ne ölçüde olması gerektiğine dair ortak bir düşünce yoktu. “Final oynamamak başarısızlık olur” görüşüyle “takım iyi durumda değil, fazla bir şey beklememek lazım” görüşü yarış halindeydi. Ancak Kadın Milli Voleybol Takımımız, turnuvada sonuna kadar gitmeyi başardı. E Grubu’nda İspanya, Kanada ve Bulgaristan ile mücadele eden Millilerimiz, grubu set vermeden lider olarak tamamladı. Turnuva ağacının da görece avantajlı tarafında yer aldı ve ardından son 16 turunda Slovenya’yı rahat geçti.
Çeyrek finaldeki rakip, 2022’deki Dünya Şampiyonası’nda yine aynı turda elendiğimiz Amerika Birleşik Devletleri’ydi. Mücadeleyi 3-1 kazanan Filenin Sultanları, tarihinde ilk defa Dünya Şampiyonası’nda yarı final oynamaya hak kazandı. Sıradaki rakip, baş antrenörlüğünü Ferhat Akbaş’ın yaptığı ve Milletler Ligi çeyrek finalinde yenildiğimiz Japonya’ydı. İlk seti kaybettiğimiz karşılaşmayı 3-1 kazanmayı başaran Türkiye, finalde 35 maçtır yenilgi yüzü görmeyen İtalya’nın karşısına çıktı. Çok iyi bir mücadeleyle beş sete götürdüğümüz maçı basit hatalar sonucu 3-2 kaybettik ve gümüş madalyada kaldık. Finalin ardından verilen en iyi oyuncu ödüllerinde ise iki oyuncumuzla temsil bulduk. En iyi pasör çaprazı ödülünü Melissa Vargas alırken, en iyi orta oyuncu ödüllerinden birini de turnuvadaki ilk maçını gruptaki son maçımız olan Kanada karşısında oynamasına rağmen üstün bir performans ortaya koyan kaptanımız Eda Erdem aldı. Son yıllarda kazanılan ivmeyle ülkemizin yüz akı olan Kadın Milli Voleybol Takımımız, Milletler Ligi’nde de görüldüğü üzere potansiyelli genç oyunculara sahip. Hem kulüplerin hem de federasyonun altyapıya verdiği önem sayesinde yeni sultanların yetişmesi muhtemel değil, neredeyse kesin. Bu sayede milli takımımızın ilerleyen turnuvalarda da başarılı olması çok yüksek bir ihtimal.

Erkeklerde de basketbol ve voleybol milli takımlarımız için unutulmaz bir milli takım sezonunu geride bırakıyoruz. A Milli Erkek Basketbol Takımımızda ikinci dönemini yaşayan Ergin Ataman, 27 Ağustos-14 Eylül tarihleri arasında Letonya, Finlandiya, Polonya ve Kıbrıs Rum Kesimi ortaklığında düzenlenen EuroBasket öncesinde hedefi ‘madalya’ olarak belirlemişti. Son Avrupa Şampiyonası’nda son 16 turunda elenen, 2023’teki Basketbol Dünya Kupası’na ve 2024 Paris Olimpiyatları’na gidemeyen bir milli takım için madalya hedefi, kuşkusuz herkesin aklında bir soru işareti yaratmıştı. Turnuva öncesi yaptığımız hazırlık karşılaşmalarında ortaya konan oyun bir nebze umutlu olunmasını sağladıysa da, madalya halen ütopik bir hedef gibi görünüyordu. Ancak Fransa ve İspanya gibi güçlerin zayıf kadrolarla turnuvaya gelmesi, şansımızı artıran bir gelişmeydi.
A Grubu’nda Sırbistan, Letonya, Portekiz, Estonya ve Çekya ile karşılaşan 12 Dev Adam, grupta dörtte dört yaparak liderlik maçı için güçlü Sırbistan’ın karşısına çıktı. O ana kadar oynadığımız maçlarda ezici bir performans sergileyen Millilerimiz, Avrupa basketbolunun en önemli ekollerinden biri olan Sırbistan karşısında da çok iyi bir performans gösterdi ve 95-90’lık galibiyetle grup lideri olarak son 16 turuna uzandı. Son 16 turunda oynadığımız İsveç maçı ise turnuvada en çok zorlandığımız karşılaşma olacaktı. Ecel terleri döktüğümüz maçı 85-79 kazanmayı başaran milli takımımız; çeyrek finale, Polonya’nın karşısına çıktı. Turnuvanın ev sahiplerinden olan rakibi karşısında rahat bir oyun ortaya koyan takımımız, sahadan 91-77 galip ayrılarak adını yarı finale yazdırdı. Yarı finaldeki rakibimiz ise fazla uzak değil, çok yakınımızdaydı. Komşumuz Yunanistan’la oynadığımız maç, Türk basketbolunun uzun yıllardır hasret kaldığı bir keyif dalgasına sürükledi herkesi. Farkın bir ara 30 sayıya kadar çıktığı maçı 94-68 kazanan A Milli Erkek Basketbol Takımımız, tarihinde ikinci defa Avrupa Şampiyonası finali oynamaya hak kazandı. Finalde güçlü Almanya’ya karşı son 6 dakikaya 76-71 önde giren Millilerimiz, maçın son bölümünde yapılan hatalar sonucunda sahadan 83-88 mağlup ayrıldı ve gümüş madalyada kaldı. Ataman’ın madalya hedefi gerçekleşmişti gerçekleşmesine ya, turnuva süresince başarıya alışan takım ve halk, bu ikinciliğe pek de sevinemedi. Doğrusu, üzülmek için final kaybetmekten başka sebeplerimiz de vardı. Elimize bir daha tekrarı zor olan, iyi bir fırsat geçmişti. Önümüzdeki turnuvalarda aynı kura ve rakip şansına sahip olmamız bugünden bakınca pek de mümkün görünmüyor. Ancak Alperen Şengün gibi bir süperstara sahip olmak, her türlü soru işaretine rağmen umutları taze tutmak için geçerli bir neden.

Voleybolda kadın meslektaşlarının gölgesinde görülen ve Milletler Ligi’nde kıl payı kümede kalan A Milli Erkek Voleybol Takımı da milli maç mevsimine imzasını atmayı başardı. Milletler Ligi boyunca her yenilgiden sonra ağlamaklı ifadelerle kamera karşısına geçen ve “bizi desteklemeye devam edin, bize sabredin” diyen voleybolcularımız Dünya Şampiyonası’nda çok başarılı bir performans gösterdi. 12 Eylül’de Filipinler’de düzenlenmeye başlayan şampiyonanın G Grubu’nda Japonya, Libya ve Kanada’yla mücadele eden Filenin Efeleri, set vermeden lider olarak son 16 turuna yükseldi. Alınacak bir galibiyet, Türk erkek voleybolu için tarihi bir başarı anlamına geliyordu zira bugüne kadar ne Dünya Şampiyonası’nda ne de Avrupa Şampiyonası’nda çeyrek final görebilen bir ülke olan Türkiye, son 16 turundaki rakibi Hollanda’yı geçtiği takdirde Dünya Şampiyonası’nda son sekiz takım arasına kalacaktı.
20 Eylül günü Hollanda karşısına çıkan Filenin Efeleri, ilk seti kaybederek yürekleri ağza getirdiyse de maçı 3-1 kazanarak çeyrek finali yakaladı. Dünya sıralamasında ilk 10’da yer alan beş ülkenin gruplardan çıkamadığı turnuva, sürpriz ihtimalini artırdı. Ancak Efeler, diğer milli takımlarımız kadar şanslı değildi. Çeyrek finalde dünya bir numarası Polonya ile eşleşen Millilerimiz, 24 Eylül günü oynanacak karşılaşmada imkânsızın peşinde olacak. Efe Mandıracı gibi bir yıldızın yanı sıra gayet iyi bir kadroya sahip olan milli takımımız, Polonya karşısında ezilmediği takdirde dahi büyük bir iş başarmış olacak. Önümüzdeki yıllar için de umutlanmak mümkün. Efeler Ligi’nin seviyesi her geçen yıl yükseliyor. Ancak yerli oyuncu havuzunun biraz daha genişletilmesi elzem.
Biz kaybetmeye alışmış bir toplumuz. Hatta mağlubiyeti o kadar kanıksadık ki, ‘şerefli mağlubiyetler’ diye bir terim bile icat ettik. Bugüne kadar kazandıklarımız plansızlığın planlarından doğan tesadüfi başarılardı. Basketbolda bir plan dahilinde hareket edildiğini söylemek mümkün değil. Federasyon yapısından zayıf ligine, altyapı yetersizliğinden antrenör kıtlığına kadar pek çok problem var basketbolumuzda. O nedenle basketbol milli takımlarımıza biçeceğimiz beklentileri çok iyi ayarlamamız lazım. Zira artık kimsenin hayal kırıklığı yaşayacak gücü yok bu ülkede. Voleybolda ise umutlu olmak için sebep çok. Kadın voleybolcularımız bizi başarıya o kadar alıştırdı ki, dünya ikinciliği dahi tam anlamıyla tatmin etmedi voleybol severleri. Ancak Erkek Milli Takımı’nın da yavaş yavaş başarılı bir kimliğe ulaşma ihtimali, voleybolun hâlen daha Türkiye’nin ikinci sporu olma iddiasını sürdüreceğini gösteriyor. Bu takımlar böylesine güzel bir mevsim geçirmişken, birinci sporumuzun milli takımı ne yaptı peki? Onlar voleybolda dünya ikincisi olduğumuz günün akşamında İspanyol meslektaşları tarafından ezilerek yenilmekle meşgullerdi…

Bir yanıt yazın