,

Christ Oulai: Yeni Bir Hikayenin İlk Satırı

En başından söyleyeyim. Bu yazıyı yıllar sonra, “Ben demiştim!” demek için yazıyorum. Yıllar sonra bu yazıyı göstereceğim ve “Bakın Christ Ravynel Inao Oulai hakkındaki ilk yazılı belge bana ait!” diyeceğim. Tabii ki o gün gelmeden bu paragrafı yok edeceğim.

Trabzonspor 2024/25 sezonunu -sezondaki ilk hocasının deyimiyle!- inişlerle çıkışlarla geçirmiş, 3 teknik adam değiştirmişti. Sezon boyu kaos, şehrinin meşhur sisi gibi takımın üstünden bir türlü eksik olmamıştı. Futbol ulemaları tabii ki bunu analizlerle, sayılarla açıklayabilir ama görmek isteyen için de köy, pek kılavuz gerektirmez. Futbolu çok iyi bildiğimi düşünmesem de iyi bir Trabzonlu olarak futbol hakkında şu basit izlenimimi paylaşabilirim: Geçen yılın tartışmasız en büyük sorunu kadro mühendissizliği ve daha da özelde Batista Mendy, John Lundstram, Okay Yokuşlu ve Ozan Tufan orta sahasının kısırlığıydı. Bunu şöyle açıklayabiliriz belki… Bilmiyorum siz kısırı nasıl seversiniz ama iyi bir kısırın olmazsa olmazları bana kalırsa kornişon turşusu, havuç, maydanoz ve iyi bir nar ekşisidir. Mendy, Lundstram, Okay ve Ozan bir kısır olsa; bulgur, biraz daha bulgur, yine bulgur ve daha da bulgur olarak ifade edilebilir.

Öyle ki bu yıla da Trabzonspor  geçen yıldan devam eden orta sahaları ile başlamış, ilk altı haftada skoru alsa da oyunu bir türlü alamamıştı. Bu da taraftarı umutsuzluğa sevk ediyordu. Aslında Trabzonspor kadrosuna iki orta saha eklemesi yapmış ama bunlardan biri geldiği ligden eşantiyon olarak 4 maç da ceza getirmiş, diğeri ise omurgasında tam olarak ne olduğunu anlamadığımız bir kırık ile sakat olarak gelmişti. 6 acı dolu hafta sonrası -benim de tribünde hazır bulunduğum maçta- kafadan kırık olan, sahadaki yerini almıştı. Onu izlememle Antep’teki fıstıkçımı aramam arasında sadece 45 dakika vardı. Ülkedeki kuruyemiş fiyatlarının nerelere geldiğini hatırlayınca “acaba hata mı yaptım” dedim ama o, futbol oynarkenki cüretini maç maç sürdürmeye devam etti. Belki bunu söylemek için çok erken ama ben de bir cüret gösterisinde bulunuyorum ve iddia ediyorum ki: Christ Oulai en üst seviyeyi görecek bir futbol yıldızı.

Christ, Fildişi Sahili’nin Abidjan şehrinde dünyaya geldi. Abidjan; harika lagünleri, eşsiz kakaoları, muzları ve mükemmel futbolcuları ile ünlüdür. Didier Drogba, Didier Zokora, Abdul Kader Keita, Seydou Doumbia, Bakary Kone, Romaric, Wilfried Zaha… Bu futbolcu beşiğine baba Delafosse Inao Oulai 14, anne Larissa ise 2 çocuk hediye etti ama aralarından sadece Christ’teydi o ışık. Sonrasında futbola başlayacağı JMG Academy’nin kurucusu Jean Marc Guillou’nun bir sözü vardı: “Yetenek sahibi olan herkes başarılı olamadı ama başarıya ulaşan herkesin yeteneği vardı.” Inao ailesindeki bu isim de Christ’ti işte. 

Baba Delafosse ordudan yüzbaşı rütbesiyle emekli olmuş bir askerdi ve ordu milli takımında futbol oynamıştı. Delafosse her zaman bir evladının futbolcu olmasını hayal etmişti. Bu hayallerinin gerçek olacağını Christ 6 yaşındayken hissetmeye başlamıştı. Christ hayatının büyük kısmını yaşadıkları Yopougon’daki yeşil futbol sahasında geçiriyordu. Abisi Charles’ın ifadesiyle, “Onu evimizin yakınlarındaki sahadan ayıramazdınız. Sadece acıktığı için eve dönüyordu.” 

Bol nüfuslu, tam bir Afrika ailesine sahipti. Çocukluğundan itibaren ülke sevgisi ile büyütüldü. Ailesinden sevgi ve saygı gördü. Eğlenceli ama tabii ki zor bir çocukluk geçirdi. Kendisine verilen bütün değerler karşısında ailesinin ona inancı tamdı. İlk fırsat 11 yaşında geldi. Afrika’da yaygın bir ağa sahip olan JMG Academy’nin Abidjan’daki futbol okuluna girdi. 17 yaşına kadar burada futbol oynadı. Futboluyla adeta insanları kendine hayran bırakıyordu. Avrupa’ya atacağı ilk adım Fas’taki bir turnuva vesilesiyle oldu. Bastia scoutu Pierre Paul Antonetti, Christ’i görünce büyülendi. İlk dokunuşu, agresif presi, baskı altında topla çıkışları, risk almaktan çekinmemesi… 17 yaşını bile doldurmamış bir oyuncu için büyük hayaller kurduruyordu. O sene Bastia’ya transfer oldu. Ancak ilk senesinde genç oyuncular için bir cehennem olabilen Fransa Lig 2’de yeterli fırsatları bulamadı. 

İlk yılında istediklerini sahaya yansıtamasa da Leicester, Nice, Rennes gibi takımların transfer hedefindeydi. Ancak Trabzonspor nasıl olduysa Christ’i ikna etmeyi başardı. Öncesinde de dediğim gibi, 4 haftalık uluslararası cezasını tamamladıktan sonra ilk maçı için İkitelli’de Atatürk Olimpiyat Stadı’nın çimleri üstündeydi. Topa ilk dokunuşunun kalitesini bir scout gibi değerlendiremesem de ilk dokunuşunda farklı bir şeyler olduğunu anladım. Sonraki iki maça birer asist sığdırdı. Devamındaki Eyüpspor maçında ise yeteneklerini tek pozisyonda gösterebileceği bir slalom golü attı. Tam “Trabzonspor’da Oulai diye bir çocuk var” cümlelerini kurdurmaya başlarken, akıllara zarar bir Galatasaray maçı oynadı. Ligin tartışmasız en istikrarlı oyuncusu Torreira karşısında bile neredeyse istediği her şeyi yapınca bir anda ülkenin gündemine oturdu. Bu performansı ona milli takım kapısını da açtı. 

Abisi Charles’tan öğrendiğime göre şu an takım içinde büyük bir sevgi görüyor ve o da buna karşılık veriyor. Ayrıca futbolda yapması gerekenlerin, eksikliklerinin ve avantajlarının farkında. Bu da onu diğer oyunculardan ayırıyor. İleride İngiltere’de futbol oynamak isteyen Oulai’nin saha içindeki idolleri Cristiano Ronaldo ve Didier Drogba. Ayrıca Messi ve Fildişi Milli Takımı’nda en çok forma giymiş olan ve Abidjan’da büyük saygı duyulan Zokora’yı da çok seviyor. Hatta Zokora’nın kendisi ile ilgili yaptığı paylaşım onu çok mutlu etmiş. 

Oulai futboldan arda kalan zamanlarında PlayStation’da FIFA ve Fortnite oynayarak vakit geçiriyor. Rap, Fildişi’ne özgü rap türü olan Rapivoire ve Coupe Decale dinleyerek maçlara hazırlanıyor ve araba kullanmaktan büyük bir zevk duyuyor.

19 yaşındaki bir hayatı anlatmak gerçekten zor. Henüz hayatının hiçbir dönemecine gelmemiş, gencecik bir yetenek… Anlatacak çok az ‘geçmiş’ var ama hayal edilecek kocaman da bir ‘gelecek’ var. İşte bu hayal, insanın eline kalemi aldırıyor ve başka bir düşkurduruyor: Yıllar sonra, ikimizin de kariyerleri büyüdüğünde; aynı masada oturup bu satırları ona okurken, sadece gülümseyip şunu söyleyeceğim: “Ben demiştim.”

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir