Düşen Yapraklar ve Rekorlar

Bisiklet artık sadece bir yarış değil; Tadej Pogacar’ın tarih yazdığı bir sahneye dönüştü. Yılın son anıtsal klasiği Il Lombardia zaferiyle bir kez daha sporun sınırlarını genişletti.

Bir anıtsal klasiği üst üste beş kez kazanan ilk bisikletçi, bir sezonda tüm anıtsal klasiklerde podyum yapan tek bisikletçi, Fransa turu ve Dünya Şampiyonluğu dublesini iki kere üst üste yapan ilk bisikletçi, Il Lombardia ve Dünya şampiyonluğu dublesini iki kere yapan tek bisikletçi…

Bunlar, Tadej Pogacar’ın bu sezon kırdığı ya da egale ettiği rekorlardan sadece ilk akla gelenler. Azı yok, çoğu var.

Artık bisiklet, pelotonun kilometrelerce yarıştığı ve sonunda bir Sloven’in kazandığı bir spora dönüştü dense kimse itiraz etmez. Tadej Pogacar şubat ayında Abu Dabi’de açtığı sezonu, Bergamo’da olabilecek en kusursuz şekilde noktaladı. Her etapta, her zirvede ve her klasik finişinde, pedallarla birlikte zamanın çarkını da çevirdi adeta. 

2025 Il Lombardia nasıl geçti?

Yola, sezonun bitiş yarışı sayılabilecek, son anıtsal klasik Il Lombardia hakkında yazarım diye çıktım. Gelin görün ki Pogacar kendinden başka konuşulacak bir alan bırakmadı. Ama yine de yarışı anlatmadan geçmeyelim, bir kabasını alalım.

“Classica delle foglie morte” Düşen yapraklar yarışı. Sonbaharın tek anıtsal klasiği. Bu yıl, Como’dan Bergamo’ya uzanan 241 kilometrelik rota boyunca sararan yapraklar bisikletçilerin üzerine dökülüyor, olağanüstü manzaraya eşlik ediyordu.

Yarışa başlamadan önce gelenekselleşmiş emeklilik ritüeli olarak dönen bisiklet tekerlerinin arasından pelotonda sevdiğimiz isimlerine veda ettik. Salvatore Puccio, Pieter Serry, Simone Petilli ve Louis Meintjes kariyerlerini noktaladılar. Onların ardından, Fransa Turu’nda iki kez dağların kralı mayosunu ve üç etap galibiyetini kazanan Polonyalı bisikletçi, Pogačar’ın ‘mentorum’ dediği takım arkadaşı Rafal Majka da son yarışına çıkmak üzere bisikletlerin arasından başlangıç noktasına ilerledi.

Amerika şampiyonluk mayosu ile yarışan Quinn Simmons yarışın startı ile atağını yaptı ve erken kaçış grubunu şekillendirdi. Filippo Ganna’lı kaçış grubu yaklaşık 100 kilometre kadar farkı üç dakika civarlarında tuttu. Ardından Simmons bu grubun içinde de atağını yaparak yarışın lideri olarak kendisini bekleyen kaçınılmaz sona doğru pedalları çevirmeye başladı. 

Pogacar buraya tek başına da gelse kazanabilir elbette fakat yanında harika da bir takımı vardı. Tüm gün pelotonu kontrol eden UAE Emirates, yarışın son büyük yokuşu Passo di Ganda’da tempoyu arttırdı ve ‘Pogi atağı’ için yarışı elverişli bir noktaya geldi. Pogacar on kez yarıştığı Rafal Majka’ya teşekkür etti, domestiği Jay Vine’ın tükenmesini bekledi ve 36 kilometre kala atağını yaptı. O anda izleyen ve yarışan herkes bunun galibiyet atağı olduğunu biliyordu. Kısa süre içinde Simmons’ı yakaladı ve kalan yolu tek başına tamamladı. Böylece istatistiklerine bir yenisini daha ekledi: Son 15 tek günlük zaferinin tamamını solo ataklarla kazanmıştı.

Bitiş çizgisinden geçtiğinde ünvanlarına yenilerini eklemiş ve sezonunu akıllara zarar mükemmellikle bitirmişti. Remco Evenepoel, Dünya ve Avrupa yol şampiyonalarının ardından, son bir ay içinde bir kez daha Pogacar’ın arkasında ikinci sırayı aldı. O da seneye Red Bull – BORA – hansgrohe renklerini giymeden Soudal-Quick Step ile son yarışını koşmuş oldu.

Bu dominasyon daha ne kadar sürer?

“Yedi yıldır her sezonun sonunda en iyi sezonum olduğunu söylüyorum ve bunu yine söyleyebilirim”

Tadej Pogacar’ın yarışın hemen ardından verdiği röportajdaki bu cümlesine katılmamak elde değil.. Neredeyse 21 yaşından beri daha ne kadar gelişebilir derken anbean performansının üstüne daha fazlasını koymasını izledik. Bugünün bisikletçileri, modern çağın alan uzmanlarından çok, eski dönemin her şeyi yapabilen ustalarına benziyor artık. Ancak tek günlük, haftalık ya da büyük tur fark etmeden gittiği her yarışta rakiplerinin birkaç gömlek üstünde favori olmak ve bunun altını her seferinde doldurabilmek, kelimelerin kifayetsiz kalacağı kadar etkileyici.

Bu durum da tartışmaları beraberinde getiriyor tabii ki. Hayır, sandığınızın aksine doping tartışmalarından bahsetmeyeceğim. Sporun getirdiği mirası sırf insanüstü bir performans gösterdiği için sporcunun üstüne yıkmak oldukça acımasızca geliyor. Dominasyonlar olur; son yıllarda başka spor branşlarında da sıkça karşılaşıyoruz. Max Verstappen, Armand Duplantis… Bu sporcuların alanlarında birer anomali oldukları aşikâr.

Asıl tartışma artık bisiklet izlemenin sıkıcı bir hale geldiği. Sonunu bildiğiniz bir filmi izlemek gibi. Bazıları tek bir kazanan olduğunda sporun bilinmezliğini ve heyecanını yitirdiğini söylüyorlar. Kısmen haklılar. Diğer taraftaysa bu kadar büyük bir dominasyona şahit olmanın da spor izleyiciliğinin bir parçası olduğunu ve yıllar sonra bu anlara dair canlı anılara sahip olmanın da büyük bir keyif olduğunu savunanlar var. Onlar da kısmen haklılar. Her yarışın başka isimler tarafından kazanıldığı senaryoda da izleyen herkesin mutlu olacağından emin değilim. Zira özellikle kadın tenisinde uzun süren istikrarlı performansların olmaması da ayrı bir tartışma yaratıyor. Sözün kısası belkide asıl önemli olan, sonunu bilsek bile o hikâyenin nasıl yaşandığını izlemektir.

Ayrıca konu bisiklet sporu ve Pogacar olduğunda bu hikayenin ne kadar süreceğinden de emin olmak güç. Sağlıklı olduğu her yarışın hükmen galibi o olacak kısa vadede. Fakat maalesef bisiklet sağlıklı kalmanın oldukça zor olduğu bir spor. Bir diğer durum ise Fransa turundan sonra 2028 Olimpiyatlarının hedeflerinden biri olduğunu ve ondan sonra emekli olmayı düşünebileceğini söylemesi. Süper yıldızın takımı Emirates ile 2030 yılına kadar bulunan bir sözleşmesi mevcut. Ancak böylesine büyük bir sporcunun formu az da olsa düştüğünde, yani bir yarışa mutlak favori olarak değil de sadece ilk üç adaydan biri olarak gösterildiğinde – ya da hedeflerine bu kadar erken ulaştıktan sonra – yarışmaya dair motivasyonu zaman zaman kaybolabilir.. Tadej Pogacar’ın bisikletin kendisini sevdiğini biliyoruz ama kazanmayı ve rekabet etmeyi de bir o kadar seviyor. Ve şuan da rekabet ettiği tek isim Eddy Merckx, yani tarihin ta kendisi.

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir