Kamerun galibiyetiyle tarih yazan Yeşil Burun Adaları, Dünya Kupası’na hiç olmadığı kadar yakın. Peki bu küçük ada ülkesi futbolda nasıl gelişti, dünyaya kendini kimin sesiyle duyurdu?
9 Eylül’de başkent Praia’da son düdük çaldığında, Yeşil Burun Adaları’nın 15 bin kişilik stadı bir karnaval alanına dönüştü. Bayraklar dalgalandı, meşaleler yakıldı, sahaya giren taraftarların sevinci ada tarihine geçecek bir sahne oldu. Çünkü bu 10 küçük adadan oluşan ülke, Afrika futbolunun devlerinden Kamerun’u 1-0 yenerek hayallerine çok yaklaştı. Dailon Livramento’nun orta sahadan başlayan ve golle biten koşusu, bağımsızlığına 50 yıl önce kavuşan Yeşil Burun Adaları’nın ilk kez Dünya Kupası’na katılması için sondan bir önceki adımdı. Elemelerde Libya ve Esvatini maçlarından birinden alınacak üç puan, 600 bin nüfuslu bu ülkeyi direkt olarak futbolun en büyük organizasyonuna taşıyabilir.

Maçın kadrosunda ise tanıdık bir isim vardı. Kariyerini Iğdır FK’da sürdüren kaptan Ryan Mendes aynı zamanda Yeşil Burun Adaları formasını en çok giyen ve bu formayla en çok golü bulunan futbolcu. 35 yaşındaki Mendes, Avrupa liglerinde top koşturan birçok Yeşil Burun Adalı futbolcudan biri.
“Dünya Kupası bizim en büyük hedefimiz. Brezilya’daki Dünya Kupası’na katılmaya çok yaklaşmıştık; bence bir sonraki sefer orada olabiliriz.”
Ryan Mendes, 2019
Mindelo, Sao Vicente’de doğan Mendes futbola Batuque FC’de başladı, 2008’de Le Havre’a transfer oldu. Orada Riyad Mahrez ile oynadı, genç Paul Pogba’nın yükselişine tanık oldu. Sonrasında Lille’de Şampiyonlar Ligi tecrübesi yaşadı, Nottingham Forest’ta İngiltere atmosferini gördü ve Kayserispor formasıyla Türkiye’ye adım attı.
Süper Lig’de 4 farklı takımda izlediğimiz Garry Rodrigues’in yanı sıra Trabzonspor’dan Wagner Pina ve Başakşehir’den Nuno da Costa’nın varlığı bu küçük ülkenin hikâyesini bizim sahalarımıza da taşıyor.
Yeşil Burun Adaları’nın futbol yolculuğunda en büyük kırılmalardan biri, diaspora oyuncularının tercihleri oldu. Ada, Avrupa’ya göç edenler arasından çok sayıda yetenek çıkardı ama hepsi ülkelerinin milli takımını seçmedi. Örneğin, Fenerbahçe forması giymiş Nani aslında Praia doğumlu; fakat Portekiz’i seçti. Hatta futbol tarihinin en büyük isimlerinden Patrick Vieira ve Henrik Larsson kökenleri sayesinde Yeşil Burun Adaları forması giyebilirdi. Bu oyuncuların tercihleri, ada ülkesinin en büyük kaybıydı. Ülkelerini temsil etmeyi seçen futbolcular ise, kısıtlı imkânlara rağmen Dünya Kupası’na katılma hayallerini gerçekleştirmek üzere.
Ama bu hikâyeyi sadece futbolla sınırlamak olmaz. Portekiz’den bağımsızlığını 1975’te kazanan Yeşil Burun Adaları’nın, dünyaya adını nasıl duyurduğundan bahsetmek önemli. Bunu öğrenebilmek için yeşil sahalardan uzaklaşıp bu ulusun dünyaya açılan yüzü olan Cesaria Evora’yı anlatmamız gerekiyor.

“Adalarda yaşam kolay değil, çünkü çok az kaynak var. Benim hayatım ile adalardaki hayat birbirine bağlı.”
Cesaria Evora
Cesaria Evora, Yeşil Burun Adaları’nın dünyaya açılan sesi oldu. 1941’de, aynı Mendes gibi Mindelo’da doğdu. Babasını küçük yaşta kaybetti, annesi ona bakamayınca yetimhaneye verildi. Henüz 16 yaşındayken barlarda şarkı söylüyor, limana gelen gemicilere ‘morna’ okuyordu. Bu müzik adaların yoksulluğunu, özlemini ve göç hikâyelerini anlatıyordu.
“Yeşil Burun Adaları’nda kadınlar çok güçlüdür ve bizde mücadeleci bir ruh vardır.”
Cesaria Evora
Ülkesinin bağımsızlığını kazandığı 1975’te çocuklarını sanatıyla geçindiremediği için müziğe ara vermek zorunda kalan Evora, uzun yıllar sadece Adalar’da tanındı. 1985’te tekrar sahnelere dönen şarkıcı Portekiz’e gittiğinde prodüktör Jose da Silva tarafından keşfedildi. Fransa’ya göçen Evora burada ilk profesyonel kayıtlarını aldı.
Şarkılarında en çok aşk, özlem ve gurbet vardı. Bu yüzden morna geleneğinde sıkça geçen ‘sodade’ yani memleket hasreti, onun sesiyle bütün dünyaya ulaştı. Vatandaşlarının önemli bir kısmı dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşayan Yeşil Burun Adaları’ndan insanların hislerini anlattı.
“Yoksul toprak, sevgi dolu,
Morna’sı var, coladeira’sı var,
Sonsuz bir özlem, memleket özlemi.”
Cesária – Petit Pays – 1995
Çoğunlukla yerel dilinde söyledi ama İspanyolca şarkılar da seslendirdi, farklı sanatçılarla çalıştı. Sahneye boubou elbisesiyle çıkar, bazen sahnenin ortasında masa kurup sigara içerdi. Çıplak ayakla sahneye çıkması ise zamanla bir simgeye dönüştü. Kimi bunun yoksulluğa saygı göstergesi olduğunu söyledi, kimi sadece rahat ettiği için böyle yaptığını.

İlk albümleri fazla ilgi görmedi ama 51 yaşındayken yayınladığı Miss Perfumado albümüyle dünya listelerine girdi. 1995’teki Cesaria albümü Grammy’ye aday gösterildi, 2004’te Voz d’Amor ile ödülü kazandı. Onun sayesinde Yeşil Burun Adaları, müziğiyle tanınan bir ülke haline geldi. Etkisi sadece kendi halkına değil, birçok farklı sanatçıya da ilham verdi. Ülkesinde bir havalimanı onun adını taşıyor ve resmi paralarının üzerinde onun resmi var.
2008’de felç ve 2010’da da kalp krizi geçirmesi nedeniyle sahnelere veda eden “çıplak ayaklı diva” 2011’de kendi topraklarında hayata veda etti. Son günlerinde hasta yatağında sigarasını tüttürüyor ve onu görmek isteyen insanları ağırlıyordu.
Jesse Kornbluth: “Sahnede sigara molası verdiğinde, sanki milyonlarca kilometre uzaktaymışsın gibi görünüyorsun. Öyle mi?”
Cesaria Evora: “Hayır. Sigara molası veriyorum çünkü bağımlıyım. O sırada rahatlıyor ve keyfini çıkarıyorum.”
İlk uluslararası maçını 1978’de yapan, FIFA’ya 1986’da katılan bu küçük futbol ülkesi, Dünya Kupası’nda ilk kez yer alarak bizlere morna’yı ve ada kültürünü de tanıtacak. 2026’da Kuzey Amerika’da düzenlenecek turnuvaya katılmalarıyla belki futbolseverler Cesaria’yla tanışacak, belki de Afrika futbolundaki yerini güçlendiren Yeşil Burun Adaları sürprizlere imza atıp unutamayacağımız bir takım olacak.

Bir yanıt yazın