2025 EuroBasket sona erdi. Millilerimiz, altın madalyanın kıyısından döndü ama bu yolda çok güzel bir hikaye de yazdılar. EuroBasket’in hikayesine geri dönüyor, turnuvaya son bir bakış atıyoruz.
Hikayenin nasıl bittiğini hepimiz izledik. Alperen’in üçlüğünün nasıl kısa kaldığını, Cedi’nin sakat bir bilekle, yorgunluktan adım atamazken 40 dakika boyunca oyundan çıkmadan nasıl oynadığını gördük. Furkan, Şehmus ve Adem’in savunma katkılarına, Larkin ve Kenan’ın oyunu nasıl yönettiklerine hepimiz şahidiz. Avrupa ikinciliği, kesinlikle azımsanacak bir başarı değil. Varılan yer çok konuşuldu. İsterseniz biraz da gidilen yola göz atalım; hem milli takım özelinde, hem de EuroBasket’in genelinde.
Ergin Ataman, turnuva öncesi hedefi belirlemişti: 2010’dan beri erkek basketbolunda madalyasız kalan ülkemiz için bir madalya. Açıkçası turnuva başlamadan önce madalya iyimser bir hedef gibi duyuluyordu. Sırbistan ve Almanya, herkesin tahminlerindeki iki finalistti. Turnuvaya eksik gelse de Fransa, ses getirebilirdi. Aynı gruptaki İtalya ve İspanya’nın oturmuş kazanma kültürleri vardı, İspanya zaten son EuroBasket şampiyonuydu. Giannis’li Yunanistan, Doncic’li Slovenya ve Markkanen’li Finlandiya, hiçbir zaman yabana atılmamalıydı. Ev sahibi Letonya ve Litvanya kendi oyunlarını oynayan, yukarıları zorlayabilecek takımlardı. Bu takımların arasından sıyrılabilir miydik gerkeçten?
Hazırlık maçları bize belli emareler vermişti aslında. Evet, Alperen Şengün yıldızımızdı ve parkede istediği her şeyi yapabiliyor gibi gözüküyordu. Shane Larkin takımın guard’ı, Cedi de her şeyi yapabilen, ideal kanat oyuncusuydu. Ancak takım şut atamıyordu. Zaten herkesin endişesi de buydu; iyi oyuncularımız vardı, ama Larkin haricinde net bir dış şutörümüz yoktu. Ve Alperen pota altında harikalar yaratacaksa etrafına iyi şutörler koymalı, kendisine alan açmalıydık. Yine de son üç hazırlık maçımızı kazandık. Evet, iyi bir takımdık. Ama madalya alabilecek bir takım mıydık gerçekten?
Turnuvanın ilk maçında ev sahibi Letonya’yla karşılaştık. Yorumcuların birçoğu, Letonya’yı grubumuzda ikinci sıraya koyuyordu – favori Sırbistan’ın arkasında. Zorlu bir maç bizi bekliyordu. Dış şut sorunumuz, ilk maçın ev sahibine karşı olması derken hava atışı yapıldı… Ve 12 Dev Adam, bir anda başka bir canavara dönüştü. 15/25 gibi dünya dışı bir yüzdeyle üçlük attığımız karşılaşmayı tam 20 sayı farkla kazandık. Bir daha da arkamıza hiç bakmadık.

Turnuvanın geri kalanında da enteresan hikayeler oluşmaya başlıyordu. B Grubu’nda Almanya, Karadağ’a 30 sayı fark atmış; dikkatleri üzerine çekmişti. C Grubu’nda ise Gürcistan İspanya’yı geçmiş, turnuvanın ilk büyük sürprizine imza atmıştı. Grup aşamasında İtalya ve İspanya gibi önemli rakipleri mağlup eden Yunanistan, sonunda süperstarı Giannis Antetokounmpo’yu nasıl kullanacağını çözmüş gibiydi. Luka Doncic, Slovenya’nın Belçika’yı 86-69’la geçtiği karşılaşmada triple-double yapmış, EuroBasket tarihinde bunu başaran beşinci oyuncu olmuştu.
Gruplarda son maçlara gelindiğinde, tablo biraz netleşmiş gibiydi. A Grubu’nda Sırbistan, B Grubu’nda ise Almanya namağlup gidiyordu. Ancak Türkiye de dörtte dört yapmıştı ve son maçta herkesin favorisi Sırbistan’a rakip olabileceğine dair umutlanmaya başlamıştık. Jenerasyon değiştiren iki büyük takımdan Fransa D Grubu’nda çok zorlanmazken, İspanya ise C Grubu’nda yalnızca Bosna Hersek ve Kıbrıs’ı yenebilmişti ve son maçta Yunanistan’la karşılaşacaktı.
Gruplardaki son maçlar, epey olaylı oldu. Elenmeyi garantilemiş Büyük Britanya, Karadağ’ı mağlup ederek 12 yıl sonra turnuvadaki ilk galibiyetini elde etti. İspanya ise Yunanistan’ı kesin yenmesi gereken karşılaşmada 15 sayı geriye düştü, maça tekrar ortak oldu ama maç sonuna enerjileri yetmedi. İspanya, 1989’dan bu yana ilk kez turnuvaya grup aşamasında veda etti. Ve belki de tüm grup aşamasının en iyi karşılaşması, Türkiye-Sırbistan maçı…

Maçın tamamı kafa kafaya geçti. İki takımın yıldız pivotları karşılaştı ve terazinin Alperen kefesi, birçoklarına göre dünyanın en iyi oyuncusu olan Nikola Jokic’in kefesine ağır bastı. Öne geçtiğimizde de, geri düştüğümüzde de parkede her zaman sakin; her zaman planına sadık kalan bir 12 Dev Adam vardı. Maçın son dakikasında 6-0’lık bir seri yakalayan Ay-Yıldızlılar, karşılaşmayı kazandı. Turnuvanın mutlak favorisini yenmiştik. Grubu namağlup lider kapatıyorduk. Ergin Hoca’nın madalya dileği gerçek olabilir miydi?
İspanya, turnuvada beklenenden erken elenen tek takım olmadı. Son 16 turunda Gürcistan engeline takılan Fransa ve Luka Doncic’in 42 sayısına bir türlü cevap bulamayan İtalya, uçak biletini erkene çekmek zorunda kaldı. İtalya’da en azından genç oyuncular Saliou Niang ve Mouhamet Rassoul Diouf oldukça etkileyici gözükmüştü. Fransa’da ise çok şey beklenen genç isimlerden Alex Sarr sakatlanmış, Bilal Coulibaly ve Zaccharie Risacher ise turnuva boyunca beklentilerin epey altında kalmıştı. Takımın oyun kurucusu Rokas Jokubaitis’i kaybetmiş Litvanya’da Arnas Velicka kahraman rolüne soyunmuş, 21 sayı 11 asistlik bir performansla Letonya’yı turnuva dışına atmıştı.
Ancak turun en büyük şoku, Finlandiya’ya 92-86 yenilerek elenen Sırbistan olmuştu. Evet, Bogdan Bogdanovic turnuvanın başında sakatlandı. Ama bu kadro hala çok derin ve çok kuvvetliydi, üstüne de dünyanın en iyi oyuncusuna sahipti. Son 16 turunda elenmek, olacak şey değildi. Koç Svetislav Pesic, maçın ardından Sırbistan Federasyonu’na yeni bir koç aramalarını tavsiye etti. Kendisi artık takımı yönetmeyecekti.
Çeyrek finallerde ise en heyecanlı maç, Almanya ve Slovenya arasında oynandı. Luka Doncic’in erkenden faul problemine girmesi Slovenya için işleri zorlaştırsa da Doncic 39 sayı kaydetti ve Almanya’yı ciddi şekilde zorladı. Millilerimiz ise iyi bir Polonya karşısında ilk çeyrekten sonra asla geri düşmedi ve Mateusz Ponitka-Jordan Loyd ikilisine cevabı yine Alperen Şengün verdi. Karşılaşmayı 19 sayı, 12 ribaund ve 10 asistle tamamlayan yıldızımız, EuroBasket tarihinde triple-double yapan en genç isim oldu. Artık temkinli bir şekilde değil, özgüvenle söylüyorduk ‘madalya’ kelimesini. Kimileri ‘altın’ bile diyordu. Gerçek bir süperstarımız vardı ve takım herkesin beklediğinden iyi gözüküyordu. Tek sorun takımın ikinci yıldızı olarak parlayan Cedi Osman’dı, maçın ikinci yarısında bir rakibi bacağının üstüne düşmüştü ve durum iyi gözükmüyordu.
Yarı finallerin ikisi de çok yakın geçmedi. Finlandiya en azından Almanya karşısında farkı bir noktada altıya indirmeyi başardıysa da Yunanistan, Millilerimiz karşısında bir kez bile öne geçemedi. Uzun yıllardır izlediğimiz en dominant 12 Dev Adam performansına tanıklık ediyorduk, hem de EuroBasket yarı finalinde. Cedi Osman, sakat sakat parkeye çıkmıştı ama hayatının en iyi basketbolunu oynuyordu. Giannis Antetokounmpo 12 sayıda kaldı, Yunan oyun kurucular arka arkaya top kayıpları yaptı. Savunmamız boğucuydu, hücumumuz ise makine gibi işledi. Finalde Almanya’nın rakibi olduk. Ergin Ataman’ın madalya isteği gerçek olmuştu, ama madalyanın rengi ne olacaktı? Almanya turnuvanın en iyi takımı gibi gözüküyordu. Ancak Ay-Yıldızlılar, formunun zirvesine en doğru zamanda ulaşmıştı.

Finali muhtemelen hepimiz izledik. Almanların ekstra dış şutlarına cevap veremedik, ribaundlarda yer yer çok dikkatsiz davrandık. Maçın sonuna geldiğimizde tüm takımımızın yorgunluğu yüzlerinden okunuyordu. Sırbistan’ı 6-0’lık seriyle yenen 12 Dev Adam, finali 6-0’lık seriyle kaybetti.
Çok üzüldük, çünkü neler olabileceğini görmüştük. Milli takımlarımızdan sık görmediğimiz bir şey gösterdi bize 12 Dev Adam. Takım sahaya aynı anda hem yürek, hem akıl koydu; istikrarlı bir şekilde planını uygulamaya çalıştı ve sonucunu aldı. Madalyanın rengi altın olmadı, evet. Ama üzülecek çok bir şey yok aslında. 15 yıl sonra gelen bir gümüş madalya, turnuvanın en iyi koçu seçilen bir koç, 23 yaşındaki bir süperstar… Geleceğe umutla bakmak için çok sebep var. Turnuva öncesi madalya hedefi koyan ve hedefine ulaşan Ergin Ataman, turnuva sonunda yeni bir hedef gösterdi: “Bu takım bir gün Avrupa şampiyonu olacak.”
Bir yanıt yazın