,

Eşitsizliğin Yuvası, Türkiye’nin Kupası

Türkiye Kupası’nı en son ne zaman keyifle izlediniz? Viviano’nun Olimpiyat Stadı’nda ısınmaya çalıştığı anlarda mı, telefonla konuşurken sahaya girdiğini fark etmeyen polis memurunu gördüğünüzde mi, yoksa Anadolu’dan bir sürpriz şampiyon çıktığında mı? Yeni sezonu 2,3 ve 4 Eylül’de oynanacak ilk tur maçlarıyla başlayacak olan kupamızı neden izliyoruz? Bize vadettiği eğlenceli anlar için mi, yoksa rekabetçi maçlara olan özlemimiz için mi? Türkiye Kupası sahiden Türkiye’nin kupası mı?

“Bu toplumun çalışan üyeleri hiçbir şey elde edemezken, her şeyi elde edebilen üyeleri hiç çalışmamaktadırlar.” Karl Marx ve Friedrich Engels’in bambaşka bir amaç uğruna yazdığı Komünist Manifesto’da geçen bu ifade belki de Türkiye Kupası’nı en iyi açıklayan ifadelerin başında geliyor.

Takımlar arası fırsat eşitliği yerine ‘büyük’ ve ‘güçlü’ olanın önceliklendirildiği bir formata sahip olan Türkiye Kupası’nın, Anadolu kulüplerine bir çıkış yapma hakkı tanıdığını söylemek zor. Halbuki bir ülkenin kupa organizasyonunun ülkenin geneline yayılmasını beklersiniz. Avrupa’daki kupalarda bu durum uygulanıyor veya uygulanmaya çalışılıyor en azından.

Futbolumuzun karar vericisi Türkiye Futbol Federasyonu’nda ise böyle bir niyet yok gibi görünüyor. Zira kupaya katılacak takımlar belirlenirken lig sıralamaları göz önünde bulunduruluyor. Bu sayede liglerini iyi konumda bitirenler, kupanın ilk kademelerinde mücadele etmeden otomatik olarak üst turlara yükseliyor. Süper Lig’in ilk sıralarını da genellikle benzer takımlar oluşturduğu için, kupada çoğunlukla alışılmış eşleşmeler görülüyor. Tek maçlı beş eleme turundan sonra -son iki yıldır UEFA turnuvalarından alışık olduğumuz- aksak bir grup aşamasına geçiliyor. Bu gruplarda da ağırlıklı olarak dördüncü ve beşinci turda kupaya katılıp eleme maçlarını kazanan Süper Lig kulüpleri ile kupaya grup aşamasında dahil olan kulüpler yer alıyor. Haliyle Türkiye Kupası gruplarının da Süper Lig’den bir farkı kalmıyor.

2025 Türkiye Kupası

Anadolu takımları ilk turlarda birbirlerini elerken, ‘büyük’ takımlarımız bu mücadeleye genellikle katılmıyor. Bu durum, adında Türkiye olan bir kupaya pek de uygun düşmüyor sanki. Taraftar çoğunluğuna sahip kulüplerimiz bu kupayı pek önemsemiyor gibiler. Federasyonumuz da Türkiye Kupası’nın formatını bu kulüplerin isteklerine göre ayarlıyor. Biraz detaya inelim:

  • Kupada bir büyük takımın yer almadığı son final, 21/22 sezonunda oynanan Sivasspor-Kayserispor finali. Bu iki takım da Süper Lig’de mücadele ediyordu. Bu durum pek şaşırtıcı sayılmaz çünkü son üç sezonda finallerde hep ligde şampiyonluk yaşamış takımlar yer aldı.
  • Türkiye Kupası’nda bir Birinci Lig -eski adıyla İkinci Lig- takımının final oynayabildiği son sezon, 1980/81. Finalde Süper Lig ekibi Boluspor ile karşılaşan Ankaragücü, kupanın da sahibi olmayı başarmıştı.
  • Türkiye Kupası’nda son beş sezonda çeyrek finale çıkabilen tek İkinci Lig takımı, geçen sezon bunu başaran İskenderunspor oldu. Onlardan önceki son çeyrek finalist ise Kırklarelispor, 19/20 sezonunda.

Seri başı sisteminin uygulandığı bir kupada bu istatistiklerin aksi de düşünülemezdi zaten. Türkiye Kupası, yayıncısının ve izleyicisinin de isteği sonucu büyük takımların son dört takım arasına kalması için düzenlenen bir organizasyon halini aldı. Bu durumu açıklayacak çarpıcı bir örnek var. Hatırlayacağınız üzere, geçen sezon Galatasaray ile Fenerbahçe kupanın çeyrek finalinde karşı karşıya gelmişti. Bundan önce çeyrek finalde bir derbi oynanan son sezon ise 07/08, yine Galatasaray ile Fenerbahçe arasında. Tam 17 sezon yarı final öncesi hiçbir derbi oynanmamış Türkiye Kupası’nda. Bu istatistikler tek başına bir şeyleri açıklamıyor olabilir ancak kendimizi sorgulamak için iyi bir başlangıç noktası. Ülkemizde durum bu haldeyken, futbolun önemli ekollerinde manzara nasıl?

Alman kulüplerinden “takımımız neden deplasmana gidiyor” isyanını pek duymuyoruz.

Almanya Kupası’nda tüm takımlar tek maçlı eleminasyon sistemiyle birinci turdan itibaren yarışmaya başlıyorlar. İki torbadan oluşan kurada amatör takımlar bir torbada, profesyonel takımlar bir torbada yer alıyor. Kurada ilk çıkan takım ev sahipliği hakkını kazanıyor ve ilk kura daima amatör torbadan çekiliyor. Bu nedenle kupayı müzesine en fazla götüren Bayern Münih dahil tüm güçlü kulüpler maçlarını deplasmanda oynuyorlar. Alman kulüplerinden “takımımız neden deplasmana gidiyor” isyanını pek duymuyoruz.

Ülkemizde ise büyük takımlarımızdan birinin Anadolu deplasmanına gidecek olması taraftarlarca pek de hoş karşılanmıyor. Yöneticiler de taraftarlar da yıldızlarının yorulmasını istemiyor. Bunun için en önemli argüman da zemin meselesi. Milyarlık yıldızların küçük statlarda, kötü zeminlerde oynaması istenmiyor. Haksız değiller aslında, ülkemizde iyi zemin bulmak gerçekten zor. Ancak bunun bedelini Anadolu kulüpleri mi ödemeli? Mevcut statüde mütevazı kulüpler, büyük takımları şehirlerine getiremedikleri gibi, onlarla karşılaşma imkanından da yoksunlar. Birkaç tur atlayıp bir büyük takımın karşısına çıktıklarında da mutlaka İstanbul’a deplasman yapıyorlar. Büyük takım taraftarlarının önem vermeyip ilgi göstermediği maçlarda boş tribünlere oynuyorlar. Ne izleyicinin beklentisi karşılanıyor, ne de kulüplerin. 

Almanya Kupası

Almanya Kupası’nda üst üste üç şampiyonluk alan bir takım olmadı tarih boyunca. Kupadaki çeşitliliği açıklayan bir istatistik bu. Bizde ise Galatasaray’ın iki serisi var. Diğer büyük takımları da ekleyin, kaç takımın şansı kalıyor ki kupa almaya? Sürprizlere izin vermiyoruz, her şeyin fazla alışıldık olduğu bir hayatı yaşıyoruz. Sonra da marka değerinden söz ediyoruz. Hikayesi olmayan sporun marka değeri olur mu? 

Almanya’da son iki kupa finalinde birer 2.Bundesliga ekibi final yapmayı başardı. (Kaiserslautern ve Arminia Bielefeld) 3.Lig ekibi Saarbrücken, iki sezon önce yarı final oynadı. Yarı finale gelirken eledikleri takımlar ise Bayern Münih, Eintracht Frankfurt ve Borussia Mönchengladbach’tı. Türk futbolunun da böyle hikayelere ihtiyacı var. Yoksa tekdüzeliğin getirdiği hissizleşmenin esiri olmak işten bile değil. Bunun emareleri de kupanın hem düşük televizyon reytingleriyle hem de biletli seyirci sayılarının azlığıyla sınanmasıyla görülüyor.

Mali açıdan güçlü olan kulüpler kolaylıkla yenilmiyor artık. Yine de bazı küçük, tatlı sürprizler olabiliyor.

Futbolun beşiğinde ise durum, bazı farklar içermekle birlikte benzer. İngiltere’nin birincil kupa organizasyonu FA Cup, tarihin en eski turnuvası olarak biliniyor. Geçtiğimiz sezonlara kadar kurallarının esnetilmesine alışık olmadığımız bu kupada, bize benzer bazı istisnalar bulunuyor. İngiltere’deki takım sayısının fazlalığından ötürü bazı ön eleme turları yapılıyor ve takım sayısı 128’e indiriliyor. Premier Lig ve Championship takımları üçüncü turda kupaya dahil oluyorlar. Ancak kuralarda seri başı sistemi yok, tek maçlı eleminasyon sistemi uygulanıyor. Bu yolla sürpriz şansı artırılıyor. Buna karşın İngiltere’de sürpriz şampiyon çıkma olasılığı çok düşük zira takımlar arasındaki güç farkı devasa boyutlarda. Mali açıdan güçlü olan kulüpler kolaylıkla yenilmiyor artık. Yine de bazı küçük, tatlı sürprizler olabiliyor. İki sezon önce finali penaltılarla kaçıran Championship ekibi Coventry City’nin hikayesi, ulaşabileceğimiz en yakın peri masalı olarak hafızalardaki yerini koruyor.

FA Cup’tan biraz daha önemsiz olan Lig Kupası’nda ise daha birkaç gün önce İngiltere’nin dördüncü kademe takımlarından olan Grimsby Town, Manchester United’ı eledi. Türk futbolunda da geçmişte örneklerini gördüğümüz Lüleburgazların, Pendiklerin, Fethiyelerin yeniden yaşanmaması için hiçbir sebep yok.

FA Cup

Futbolu Anadolu şehirlerine yaymadığımız sürece büyüklerin kavgalarıyla gündemimizi doldurmaya devam edeceğiz. Güçlü Anadolu kulüpleri, güçlü bir lig demek. Takım çeşitliliği; renkli, hikâyeli bir futbol ortamı demek. Türkiye Kupası da bunun yaratılabileceği en uygun organizasyon. Oysa takımlarımız bu kupayı bir yük olarak görüyor. Geçen sezon Kasımpaşa önce kupaya katılmama kararı almış, sonra da federasyonumuzun yoğun ikna çabaları sonucu kupa maçlarına U-19 takımıyla çıkmıştı hatırlayacağınız üzere. Kamuoyunda sonu gelmez tartışmalar yapıldı. “Kasımpaşa kimden emir aldı, kimin hesabına çalışıyor, bu işten kim ne çıkar elde edecek?” Oysa hiç kimse bu durumu mantıklı yollarla sorgulamayı düşünmedi. Kupanın itibarı kalmadığı için böyle bir kararın alınmış olabileceği kimselerin aklına gelmedi. Veya geldi de, konuşulmaya değer bir konu olarak görülmedi…

Kupalar, içlerinde ait oldukları ülkelerin özelliklerini barındırır. FA Cup’ta o ünlü İngiliz aristokrasisini görürsünüz. Almanya Kupası’nda ise taraftarlar üzerinden ülkenin her yanına sinmiş bağlılık duygusunu. Türkiye Kupası da adını aldığı ülkenin bir yansıması elbette. Daima güçlüden yana, daima çokseslilikten uzak…

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir